Ana içeriğe atla

'Adalet Reformu'nun turnusolu Halis Bayancuk 09.02.2021


Mahkeme, aynı iddialarla daha önce iki kez 12.5 yıl ceza almış olan Halis Bayancuk’a, 13 yıldır devam eden dosyadan üçüncü kez 12.5 yıl ceza verdi. Daha önce “Halis Bayancuk, Özlem Zengin, Meral Danış Beştaş ve 12.5 yıl” (https://ankaraekspresi.com/makale-halis-bayancuk-ozlem-zengin-meral-danis-bestas-ve-12-6-yil-702) başlıklı bir yazı kaleme almış ve bu süreci özetlemiştik.

Hakkında, altı farklı ağır ceza mahkemesince, 2007 yılından bu yana birbirinin kopyası yargılamalara imza atılan Bayancuk için henüz üst mahkemeler nezdinde kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı çıkmamıştı. Lakin son yıllarda ikinci bir cezalandırma, bir infaz türü haline gelen “uzun tutukluluk”tan Bayancuk’un payına 8 yıl düşmüştü.

 

Evet, Bayancuk’un tutukluluk süresi, üst mahkemeler nezdinde “kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmaksızın” toplamda 8 yılı aşmış durumda. Üstüne üstlük “lehine olan deliller görmezden gelinirken”, birden fazla örgütün lideri veya üyesi olmakla suçlandı. Sonuçta, olmayan delillerle yapılan yargılamalarda, adı sanı belli olmayan hayali bir örgütün yöneticiliğinden cezalar aldı.

 

Onun 2007’den bu yana yaşadığı hukuksuzlukları, linkini paylaştığımız ilk yazımızdan takip etmek mümkün. Biz son gelinen süreçle ilgili çelişkilerle alakalı bazı sorular sorarak devam edelim:

 

-Ne heyet ne de ceza değişmediği, dosyasına da farklı bir delil girmediği halde yerel mahkemenin daha önce verdiği ceza kararını bozan İstinaf, ne oldu da bu defa kararı “hukuki” bulmuştu?

 

-“Şüpheden sanık yararlanır”; “tutukluluk istisna, tutuksuz yargılama ise kuraldır”; “kanunsuz suç ve ceza olmaz” gibi ilkelerin hiçbirinden Bayancuk’un yararlandırılmaması adına hukuka attırılan taklaların motivasyon kaynağı nedir?

 

-İlgili tarafsız hukukçular, insan hakları kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin bir hukuk keşmekeşi ve faciası olarak gördükleri bu dosya ve yargılamalardaki zaaflar nasıl olup da hem yerel mahkemece hem de üst yargı tarafından görülememektedir?

 

-Ceza gerekçesi olarak somut suç fiili ve deliller ne iddianamede, ne savcılık mütalaasında, ne gerekçeli kararda ne de İstinaf kararında ortaya konamamasının evrensel hukuktaki karşılığı nedir?

 

-Daha önce Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararda herhangi bir örgüt ismi zikretmeksizin Bayancuk’a 12,5 yıl cezası vermesi yüzünden, İstinaf bu kararı haklı olarak bozmuştu. Aradan geçen yaklaşık bir buçuk yılın ardından değişen ne oldu da aynı heyetin fikri değişti?

 

-Sakarya’dan sonra Bakırköy 11.Ağır Cezada da yargılanıp yine 12.5 yıl alan Bayancuk’un dosyasını birleştirmeyi reddettikleri için toplam cezası 25 yıl olmuştu. Üst mahkeme fiili ve hukuki irtibatı tespit ettiği halde, yerel mahkemelerin üst mahkemenin aksi yönde hareket etmelerinin gerekçelerinin dayandırılabileceği hukuki dayanaklar mevcut mudur?

 

Bu defa da Bakırköy 16.Ağır Ceza birleştirilmeyen aynı dosyadan üçüncü kez 12.5 yıl ceza verdi.

 

Tam bir kara komedi!

 

Savcılığın varsayımları, niyet okumaları üzerinden müphem suç ve suç unsurları ile karara gidilmesi söz konusu. Halis Bayancuk’un savunduğu düşünce ve inanç sisteminin savcılık makamı tarafından eleştirilmesinden ibaret olan iddianamelerde tek bir suç fiili ya da suç konusu teşkil edebilecek bir olay ve hukuki olgu bulunmamakta ama yargı linci olarak nitelenebilecek kararlar ortadadır!

 

Şimdi kararlardan biri İstinaf, diğeri Yargıtay’ın önünde, bakalım ne karar verilecek?

 

Son dönemlerde İstinaf Mahkemesi heyetlerinin kararlarında “risk” almayıp topu Yargıtay’ın kucağına atması hukukçularca ciddi eleştiri konusu olmaktaydı. Bu açıdan bu davayla ilgili olarak geçmişten bugüne yaşanan hukuk keşmekeşine Yargıtay’ın bir son vermesi gerekir. Evrensel hukuk normları düzleminde vereceği kararın, dava ile ilgili siyasi spekülasyonları da bir parça dindireceği varsayılabilir.

 

***

 

Amiyane tabirle hukuka siyaseten attırılan taklaların iki farklı Türkiye fotoğrafını gözler önüne serdiğini de bu vesileyle bir kez daha not etmek gerekir! Bir tarafta, iktidarın küçük ortağının gayretleriyle son infaz yasasıyla salınan ve hemen ardından siyasetçi, gazeteci demeden tehditler savuran çete mensupları; diğer tarafta siyasi görüşü beğenilmeyen, ne medya ne de siyasette arkası olmayanların uzun yıllar içeride tutulması için gösterilen gayretler!

 

Üstelik Halis Bayancuk’un, serbest kaldıktan sonra tekrar tutuklatılmasında, iktidar ve muhalefetin ortak gayretleri olması hasebiyle de Türkiye'deki hukuk cinayetleri arasında müstesna bir yere de sahip olduğunu da belirtmek gerek.

 

Bakalım hükümetin yapılacağı sözü verdiği yargı reformu uygulamada bu mağduriyetleri giderebilecek mekanizmaların ve iklimin oluşabilmesine vesile olacak mıdır? Yoksa siyasi davalara yönelik muamelede gelenek bozulmayıp aynıyla vaki devam mı edilecek? Turnusol davaların başında Bayancuk davası gelecektir!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEHMET ŞİMŞEK İLE HASBİHAL

  Sayın Şimşek sözlerimiz size, tekil olarak şahsınıza. Geleceğinizi duyduğumuzda tüm ümit kırıklıklarımıza, tüm birikmiş öfkelerimize rağmen nasıl da umutlanmıştık. İşinin ehli, rasyonel politikalara yol verecek, gelirken kimbilir ne pazarlıklar etmiş, birilerine rağmen göğsünü entrikalara siper etmiş, mevcut sistemin tüm olumsuzluklarının sürdüğünü bildiğimiz halde, doğru bildiklerinden asla taviz vermeyecek idolümüz olmaya adaydınız! Yalnızca biraz zamana ihtiyacınız vardı ki ondan da bizde bolca vardı. Son yedi yılı yara berelerle atlatmış gaziler olarak, ümitlerimizin kırıntılarını tane tane toplayıp soframıza koyacağınızı dört gözle beklemekteydik! Bizi seraptan uyandıran şey Meclis konuşmanız oldu. Tüm “acabalar”a rağmen artırmaya çalıştığımız umutların bir kez daha törpülenmesine sebebiyet verdi. Onca yaşadığımız kabustan sonra zihinlerde “Rasyonel politikalar gütmeye çalışan bir teknokrat” olarak kalmanız iyi olurdu. Selefleriniz kötü yönetime beceriksiz siyasetlerini ...

Hoca derslere devam ediyor (2) 05.06.2020

“Bugün, Türkiye’de bir ekonomik kriz yaşadığımız için siyasal kriz yaşamıyoruz. Tam tersine,  bir siyasal kriz, hukuk krizi, adalet krizi ve en önemlisi yönetim krizi yaşadığımız için ekonomik kriz yaşıyoruz.”   Hocanın 1 Haziran konuşmasındaki bu sözleri hukukun keyfileşmesi, adaletin erimesi, özgürlüklerin baskı altına alınmasının ülkelerin ekonomik ve sosyal krizlere kapılmasındaki sebep-sonuç ilişkileri yasasını özetliyor. Sebepler zincirinin sonucu olan siyasal krizler ekonomik yönetimindeki çelişkileri de, krizleri de tetikleyip derinleştiriyor.   Bu meyanda virüs salgınıyla literatüre girip kullanılan “normalleşme” olgusunun, sadece berberlerin, AVM’lerin açılmasına atfen değil, memleketin diğer sorunlarıyla bağlantılı sadra şifa yönelimler için vesile kılınması niyazıyla ilkesel boyutta irdeliyor hoca:   “Bu nedenle, normalleşme kavramını ülkenin nefes borularının açılması, dinamizminin önündeki engellerinin kaldırılması ve gençlerimizin yaratıcılığını körelt...

'Koronavirüs ve Göçmenler' raporu 05.04.2020

Korona günlerinin mağdur kesimlerinden biri de hiç şüphesiz ki göçmenler. Hele ki evlerinde ol(a)mayan, sınırlarda, göç merkezlerinde, kamplarda bulunanlar açısından olduğu kadar, evlerinde oldukları halde çalışma imkanları olmayan, hastaları bulunan, geçim imkanı bulunmayıp muhtaç halde olanların durumu daha da zor. Dile kolay, dört milyon civarı insandan söz ediyoruz ve bunların önemli bir kısmı toplumun dezavantajlılar katmanında.   Bugünlerde özellikle irili ufaklı sivil yardım kuruluşlarının -kendi canlarını da riske ederek- ortaya koydukları çabalar gerçekten takdir edilesi. Ancak bazen onların da yetersiz kaldıkları çok fazla örnekle muhatabız. Geçenlerde partimiz kurucularından Fatma Aydın Ataş hanımefendinin haber alıp yanlarına koştuğu down sendromlu çocuklarının da olduğu bir ailenin durumu içler acısıydı. Öylesine ki, yanan evlerinden kalan hiçbir eşyaları da olmadığı halde, Suriyeli komşularının verdikleri ödünç eşyalarla durumlarını idame etmekteydiler. Sağolsun Fatma...