Ana içeriğe atla

Aliya! - Acilen anlaşılmayı bekleyen tecrübe ve bilgelik 19.10.2020




Onun, yarım asırdan fazlası bir yana, özellikle otuz yıl önce yaşadığı tecrübelerin ona kattıklarından damıtılmış sözleri, uyarıları, teklifleri hala anlaşılmayı bekliyor.

Hangi siyasal süreci yaşarsanız yaşayın, bir evresinde karşınıza o çıkıp size çağdaş dünyada nasıl, hangi ölçütlerle düşünmeniz ve davranmanız gerektiğini hatırlatıyor.

Savaş ya da barış şartları farketmiyor. Coğrafyalar anlamsızlaşıyor. İyi ve güzel olan herşeyin adını İslam koyuşu mesajını da evrenselleştiriyor. İki kaynağa dayanıyor: Biri vahiy ve kültürü, diğer insanlık tecrübesi. Tümünü tevhid akidesinin çağdaş yorumlarında mezcederek Müslümanlara ve insanlığa sunuyor. Ontoloji, epistemoloji, ahlak, siyaset, hukuk, felsefe; tümü birden onun yaşam alanından süzülerek gelen erdemlerin işe yarar, dişe dokunur şekilde harmanlandığı bir gerçeklik alanı olarak neşvünema buluyor. Boşa konuşmadığını, “felsefe” yapmadığını, “reel siyaset”in nefsine hoş gelene taviz vermediğini hayatı ispat ediyor. Yaşamadığını önermediğini, ‘başkalarını uyarıp da kendilerini unutanlardan’ olmadığını da.

Savaşın en kanlı yerinde, nefislerin intikam hırsıyla dolup taştığı anlarda çıkıp da Aziz vahyin hikmetli pınarlarından damıtılmış siyaset önerileriyle nefisleri adalet adına tezkiye edebilmek her babayiğidin harcı mıdır? Tarihin gördüğü nadir zalimliklere imza atan Sırplara intikam hırsıyla yanıp tutuşanlara şunları söylemişti:

“Zulümlerin yarattığı dehşet ve kendi kökleşmiş önyargıları nedeniyle dünya bizden misilleme bekledi. Bu olmadı. Tersine bizler dini ve milli hoşgörü üzerine temellenen demokratik bir toplum olduğumuzu ilan ettik. Hem Doğu hem de Batı açısından değerli olan her şeye açık kalarak, kendi İslami kimliğimizi muhafaza ediyoruz. İçinde kimsenin inancından, milliyetinden ya da siyasi kanaatlerinden dolayı takibata uğramayacağı bir devlet hedeflediğimizi söylemek isteriz. Bu ilkeye kendimizi adamışız ve onu aziz tutmaya devam edeceğiz.”

Bazen “Gençler bugünün çağdaş dünyasında neye muhtaç?” diye sorulduğunda kısa yoldan saydığımız birkaç ismin arasına Aliya’yı koymamızın da rahatlığını bizlere bahşeden onun yaşamı ve fikirlerinin bu rol modelliği değil midir? Hem de hala hararetle ve şiddetle anlaşılmayı bekleyen. Aşağıda alıntıladığımız ve sadece kürsülerden değil meydanlardan, sokaklardan, mahkeme salonlarından ve bombalanmış savaş ortamlarından bizlere seslenmeye devam eden örnekliği de bize bunu ispat ediyor:

“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak gerek”

“Ve herşey bittiğinde, hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır”

“İktidara geldiğinizde hal ve hareketlerinize dikkat edin.

Kibirli olmayın. Kendinizi beğenmişlik etmeyin.

Size ait olmayan şeyleri almayın.

Güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun.

Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir.

Ve herkes, er veya geç, önce halkın sonra da Allah’ın önünde hesap verecektir.”

“İdare etmek değil, idare edilmek için yetiştirilen kuşaklar İslam’ın ilerlemesini sağlayamazlar”

“Bizi toprağa gömmeye çalıştılar, fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı”

“Hayat, inanan ve salih amellerde bulunanlar dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur”

“Allah hayvanlardan farklı olarak bizi dik yürür yarattı. Çoğu insan, bu imtiyazı kullanmaktansa hayatlarının çoğunda eğilirler”

“Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde olmayacağız”

“Düşmanlarımıza tek bir borcumuz var; o da adaletli olmak”

“İntikam peşinde koşmayın, sadece adaleti arayın. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın”

“Düşmanlarımız bizim öğretmenlerimiz değildir”

“Eğer adaletten vazgeçeceksek savaşı kaybedelim daha iyi”

***

İktidara, muhalefete, idarecilere, halklara tevazu ve açıklıkla konuştu. “Böyle düşünmez ve davranmazsanız kazandığınızı zannettikleriniz kayıptır; kayıp zannettikleriniz ise ilkesel davrandığınız için hem orta, hem de uzun vadede aslında kendinize, muarızlarınıza, takipçilerinize, insanlığa kattıklarınız ve kazandırdıklarınızdır” mealinde ünledi:

“Açık konuştuğum için beni bağışlayın…”

“İnsanların özgürce düşündüğü bir Bosna için savaştım ben” diyen Aliya’nın halipür melalimizi tasvir ettiği ve iradelerimize sorumluluk ve ufuk çizen sözleri şöyleydi:

“Açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz ama acı gerçekler ilaç olabilir… Batı çürümüş değil; güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. İnsan hakları düzeyi yüksek ve sosyal yardım konusunda daha örgütlü. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar, Batılılardan edindiğim tecrübelerim. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat, İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: Hayırlı işlerde yarışın."

“Kendimi hem Müslüman hem de Avrupalı hissediyorum, bu kimliklerden birinin diğerine nakzetmeyeceğini düşünüyorum. İnsanlar ve kültürler arasında aşılamayacak hiçbir farklılık olduğuna inanmıyorum…” diye başlayan bir konuşması şu sözlerle bitmişti:

“…Kur’an’da şu şekilde başlayan çok ilginç bir cümle vardır: ‘Gelin aramızda ortak bir sözün etrafında toplanalım...”


Doğuluları, Batılıları, Müslümanları, Yahudileri, Hıristiyanları, Milliyetçileri ve Sosyalistleri, velhasıl tüm insanlığı çağdaş dünyaya dönük önyargı ve ezberlerini sorgulamaya davet etti. Hem de katliamların, soykırımların, tecavüzlerin, bombaların, yıkımların altında, yüksek postulatlar olarak insanlığa sunulan ilkelerin çiğnendiği anlarda Kant’tan, Bacon’dan, Konfiçyus ve Tostoy’dan, Kur’an’dan bahisle yaptı bunları.

Despotizmin ahlaksızlığı engelleyen yasaklar koysa da ahlaksız olduğunu; ahlakın ise biricik meşruiyet ölçüsünün özgür irade olduğunu vurguladıktan sonra bugün bizler için de ders niteliğinde olan ama fıkhetmede cemaatler, örgütler, partiler ve halklar olarak zorlandığımız şu hakikatleri hatırlattı:

“Bizler insan olmaya, insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplar ve Batılılar) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil… İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil. Böylesine bütünüyle ahlaki olan bir kavramı, yani, insan olmak ve insan kalmak kavramını, politik dile çevirdiğimizde bu ne anlama geliyor? Politik dilde bu, hukuka uygun bir devlet kurmaya çalışacağız demektir. Bu, aynı zamanda, şu anlama gelir: Bu devlette, hiç kimse dininden, etnisitesinden ya da politik inancından dolayı zulme uğramayacak. Bu bizim en temel yasamız.”

Aliya bizlere her hal ve şart altında en doğru tutumu nasıl takınmamız gerektiğini öğretmeye çalıştı. Üstelik halen üzerine düşünmeye cesaret edemediğimiz ve kavramakta zorlandığımız ilke ve şahitliklerle.

İçimizden Aliya’lar çıkarmak zorundayız. Dünyayı Aliya’ca yorumlamanın ne anlama geldiği, siyasetin Aliya’ca nasıl yapılacağı üzerine kafa yorarak yola bir an önce koyulmalıyız; çünkü çok vakit kaybettik. Bu yolun bizleri değişmeye sevkedeceğini peşinen kabul ediyorsak sorun yok; değilse Aliya okuyarak ve sözlerini paylaşarak nostalji yapmanın bir anlamı yok!

Allah(cc) gani gani rahmet eylesin; şehadetini kabul buyursun…

Yorumlar