Ana içeriğe atla

Neopatrimonyalizm ve cesaret 13.03.2020

Biri şöyle başlık attı üç twit uzunluğundaki yazısına;

 

“Davutoğlu ve Babacan’ın partileri koronavirüs kadar ilgi çekmiyor”

 

Elon Musk’tan alıntıyla “telaşa gerek yok” demeyi de ihmal etmedi -tıp dünyasına nazire için değil- siyasi aleme racon kesercesine.

 

Sonra reisin şu cümlelerini ekledi;

 

'Yeni diye ortaya sürülen her sözde oluşum sadece AK Parti'ye olan ihtiyacı teyit ediyor onun ötesinde bir işe yaramıyor…

…Tek bir kare, tek bir slogan üzerinden gerçek olmayan slogan üretenleri üzüntüyle seyrediyoruz. Milletimizin siyasi mühendisliklere de karalama korkutmaya dayalı eski siyaset yöntemlerine artık karnı toktur. Tıpkı sirkteki cambaz gibi herkes gösteriyi seyreder ama gösteri bitince her şey orada kalır."
 

“Özetlersek” dedi “Cumhurbaşkanı Erdoğan da yeni partilere fazla önem vermiyor galiba”

 

Bir hıfsızsıhha yazısı yazacak hali yoktu ya.

 

Analize de ne hacet. Sağlıklı analize kalkışmanın ihanet sayıldığı günlerden geçtiğimizi, Özal’dan bu yana duayenliğini ispat etmiş malum kalemlerden başka kim daha iyi süzebilir!

 

Küçük bir alıntı ve “reis merak etme seninleyiz!” sloganı yeter meramı anlatmaya.

 

Geçelim…

 

***

 

“Koronavirüs Türkiye’ye Babacan’ın partisiyle geldi” diye ünledi bir diğeri.

 

“…Bilmiyorum; “Uğursuzluk işareti” mi demeliyiz?

Yoksa, “Nankörlük yaptıklarının delili” mi demeliyiz?

Belki de, “Bereketsizliklerinin göstergesi” diyebiliriz..” diye devam etti malum yazı.

 

Sosyolojik tahlillere suküt-u hayal eşlik etti:

 

 

“Batılı ülkelere göre Türk halkının daha tevekkül sahibi olduğunu, eski olaylarda gözlemlemiş iken..”

 

 

Tam, “niye böyle oldu acaba, bu toplumda ne değişti de bu tevekkül çıtası düştü?” diye bir sorgulama yapacağını zannetmişken, sosyolojik tezleri altüst eden bir tahlil geliverdi ardından: “Babacan’ın partisinin bereketsizlik işaretinden kaynaklı olsa gerek, Avrupa’dan daha kötü bir sınav verildi ve marketlerde bir çok günlük ihtiyaç malzemesinin kalmadığına yönelik haberleri, ajanslardan okuduk..

Partinin ismi “DEVA” ama..

Kendisi “dert” ile birlikte geldi..”

 

Yazı devam ettikçe, bu kara-mizaha bir yerinde es verilir artık, uzadıkça bir beddua ve lanetleme seansına doğru ilerliyor çünkü derken, ne ekonomiden çevreye, ne imar rantından yargı sistemine, ne de KHK ve benzeri mağdurlara ilişkin konulara değgin -yeni oluşumların programlarında zikredilen- analizleri ara ki bulasın.

 

Tecrübeli “otokrat-liberal” ağabeyi “reis haklısın, ben de seninleyim” demeyi kurnazca yeterli görmüşken, kendisi hızını alamamıştı. Reisten fazla resiçilik, bazı konuları ondan daha fazla süzebilme kabiliyeti vehmiyle açıklanabilirdi herhalde:

 

“Kendisini genç yaşta bakanlık koltuğuna oturtan Tayyip Erdoğan’a yönelik bu ihanet hareketinin sebebinin de…

Onun için diyorum, “Ali Babacan, uğursuz geldi.. Dert ile geldi.. Halkın gündeminde olmayan vaatlerle geldi.. Riyakarlıklarla geldi.. Nankörlükle geldi.. Panikle geldi.. Koronavirüs ile geldi..”

 

***

 

Ne büyük ıstırapla yazılmış bu yazı. İçini tam dökememiş. Halbuki, böyle zamanlarda şöyle derinlerden gelen bir sesle haykırarak okkalı küfürler edememek ne kötü gelir insana!

 

Bu yazı da öyle olmuş. Ardından sıralanan alakasız karşılaştırmalarla birlikte, mecburen edep sınırları içinde kalmış!?

 

E ne de olsa dindar muhafazakarız; korumak zorunda olduğumuz değerler var!

 

Ha bir de aklımız. Ne gelişme olursa olsun ona da mukayyet olmak zorundayız.

 

Son söz: Bir de bunların ters versiyonları var. Halka ve otokrata sürekli hakaret ederek içini boşaltan familya. İki yanlış da o yüzden bir doğru etmiyor.

 

Her iki türün de bihaber olduğu ve korktukları şey “CESARET”

 

Cesur olsalar, ezber tekrarlarıyla ahlakı ve adabı muaşereti sürekli ihlal ederek mahalle övgüsü almak yerine, bu ülkede birşeylerin değişmesi gerektiği, bunun için bir yerlerden  başlamak lazım geldiği, bugüne dek denenmemiş olanlara adım atmanın zorunluluğu üzerine kafa yormaları gerekirdi! Ne gam.

 

***

 

Normal şartlarda ne o ne bunu muhatap almanın gereksizliği ortadadır. Ama maalesef anormal şartlardan geçiyoruz.

 

Otokrasinin ve kadim ya da neo-patrimonyalizmin en sevdiği “hain-müttefik” ikliminden ötürü, koronadan daha fazla öfke duyulmasına gayret sarfedilen yeni oluşumların, halkın dertlerine derman olma yolunda ifade edegeldikleri “ortak bilinenler”i konuşmak bile elden gelse “suç” kategorisine sokulacak!

 

“Suç belletemezsem değersizleştirir, kirletirim” taktiği size de bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu?

 

Halkın durduğu yerden başka bir yere kıpırdamaması, sorgulamaması için üretilen korku ve bahanelerin aynı halkı ya yozlaşmaya ya savrulmaya iteceği görülemiyor mu?

 

Bir istatistik: 1945-2002 arası 316 ülkede gerçekleşen iktidar değişikliklerinin sadece yüzde 10’u halkın tepkisiyle olmuş, geri kalan yüzde 70’i kendi içlerinden çıkan muhalif yapılarca gerçekleşmiş.

 

Dikkat! Kendi içlerinden çıkan!

 

Bu korkuyu da bu malum zevatın kalbine biz bırakmış olalım.

 

Belki de, ağız dolusu korku ikrarları da bundan ötürüdür kim bilir!

 

Korkunun ecele faydası yok…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gelecek Partisi’nin tarihi ekonomi toplantısı 17.06.2020

Gelecek Partisi ekonomi kurmaylarının Genel Başkan Ahmet Davutoğlu eşliğinde Sheraton Otel’de 15 Haziran tarihinde düzenledikleri basın toplantısı ("Ekonomide GelecekModeli") tarihi önemi haiz idi.   Davutoğlu’nun giriş konuşması, her ne kadar korona sonrası dünya öngörüleri, kriz dönemleri karşılaştırmaları içerse de öncelikli olarak bir bütüncül zihniyet dönüşümü teklifi içermekteydi. Zihniyet dönüşümü, bunu sağlayacak siyasi ilkeler, buna dayalı yapısal reformlar, bunları gerçekleştirecek liyakatli kadrolar ve yeniden kurulması elzem sistemin hem bugünün arızalarını tamir edici, hem de gelecek inşa edici yönünün birlikte yürütülmesi.   Zihniyet-ekonomi-kurumsallaşma-kurallılık-hukuk devleti-güvenlik hepsi içiçe ve metazorik olarak birbirine bağlı. Biri olmadan diğerine el atamadığınız, atsanız da aksamasına engel olamayacağınız, neyi niçin yaptığınızı önceden resmetmeniz, planlamanız gereken bir yürüyüş. “Ben yaptım oldu” kolaycılığı, fevriliği, sözde “hızı”na alternatif b...