Ana içeriğe atla

'Yeni Ekonomik Program' ve ilk tepkiler 30.09.2020




Uzunca bir süredir, ekonominin en basit rasyonel kurallardan dahi uzak bir zihniyetle yönetildiği, daha doğrusu yönetilemediği, maddeler halinde her kesim tarafından eleştiri konusu edilmekteydi.

 

Hazine ve Maliye Bakanı’nın kısa süre evvel Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum. Sanayimiz güçlü. Kur artık bizim elimizde.” açıklaması, ağlanacak halimize gülemeyecek kadar bilgi sahibi olan uzmanlar tarafından şu basit soruyla karşılandı:

 

“Peki aynı kuru baskılamak adına 120 milyar dolar neden çarçur edildi?”

 

Aynı bakan, kısaltılmış şekliyle YEP, yani ‘Yeni Ekonomik Program’ açıkladı. Asıl adı Orta Vadeli Program (VOP) olan ve neden “yeni” diye açıklandığını anlamakta zorluk çektiğimiz bu programlar, ekim başı gibi açıklanıp gelecek üç yılın hedeflerini ve öngörülerini içeriyor.

 

Programa ilk gelen tepkilere şöyle bir bakmaya çalıştım. İsterseniz kısa bir derleme turuna çıkalım.

 

Dünya Gazetesi’nde bugünkü, “YEP’te görünenler ve örtülü ifade edilenler” başlıklı yazısında Alaattin Aktaş şu benzetmeyi yapmış:

 

“Bir grup insan gezinti teknesiyle denize açılmış; çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, çalışan emekli; her kesimden insan var. Bir süre sonra hava bozmuş, eğlence kabusa dönmeye başlamış. Daha beteri var, ardından tekne alabora olmamış mı; herkes suyun içinde ve can derdinde. Neyse ki hemen bir başka tekne yanaşmış. Denizdekiler tam kurtulduklarını düşünürken teknedeki “Biraz bekleyin” demiş:

 

“Bakın şu uzaktaki devasa bir yat var ya, birazdan o gelecek, o yatta duş da var, tertemiz havlular var, yiyecek dünyalar kadar, sıkın dişinizi, daha iyi koşullarda kurtulacaksınız.”

 

OVP ya da YEP, bana nedense hep bu çağrışımı yapıyor. Bugün için hiçbir şey yok, yarın için süslü süslü bir dizi vaat!

 

İyi de ben bugün nefessiz kalmışım, boğuluyorum; söylenen ne, bekle!”

 

Bugünkü Karar’da Taha Akyol, açıklanan tahminlerle bugünkü görüntü arasında tenakuzların olduğunu içeren yazısında İYİ Partili Erhan Usta’nın şu iddiasına yer veriyor:

 

“İktisatçı Erhan Usta’ya göre, YEP Maliye Bakanlığı’nda yazıldı fakat hesaplamalar Beştepe’deki Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nda yapıldı. Bu yüzden tutarsızlıklar oluyor. Usta, bu yüzden mesela büyüme ve cari açık rakamlarının tutarsız olduğunu söylüyor.”

 

Gelecek Partisi ekonomi kurmaylarından Serkan Özcan’ın ilk değerlendirmeleri oldukça kestirme:

 

“YEP’e ilişkin fikrimi soranlar oldu. Bu programı; 430 milyar dolar dış borcu, 154 milyar dolar KÖİ garantisi, 45 milyar dolar Merkez Bankası döviz pozisyon açığı olan bir ülkenin “dövize hiç bakmıyorum, umursamıyorum” diyen siyasetçisi ve ekibi hazırladı!! Söyleyeceğim bu kadar.”

 

“Tablo bu iken gerisi teferruattır” diye meallendirsek çok yanlış olmaz sanırım.

 

Serkan Özcan’ın twitter hesabından sürekli altını çizdiği ve “2018 ile başlayan krizi Türkiye’de en iyi analiz edenlerin başında geldiğini” işaret ettiği Dr. M. Murat Kubilay (@mmkubilay)’ın twitter hesabındaki zincir şu tespitlerle başlıyor:

 

“2018’de başlayan buhranın 2. perdesine Mart ayında girmiştik. Can derdi öncelik olunca bir süre ekonomiyi sineye çektik, ancak dolar kurunun yeniden yükselişiyle aniden ayıldık. Kur artışlarıyla yoksullaşıyoruz ve bunun en kötüsü olduğunu sanıyoruz. Ancak ötesi de var, YOKLUK!”

 

Ekonomistlerin rakamlardan önce hikayeler, betimlemeler, karikatürizasyonlar, fıkralarla betimledikleri süreci, MB eski başkan yardımcısı ve Borsa İstanbul eski başkanı İbrahim Turhan da, ciddiyetini mümkün mertebe korumaya çalışarak twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla şöyle özetlemiş:

 

“Demek ki neymiş; - döviz alımına yüksek vergi koyarak ‘dış mihrakların operasyonunu çökertmek’ buraya kadarmış, - TL mevduatın reel getirisini törpüleyecek vergilerle bu iş olmuyormuş, - swapları yasaklayarak ‘Londra’daki komployu bozma’ efelenmesi rezervler bitinceye kadarmış,

 

Demek ki neymiş; - bir rasyo icat edip kredi vermeye zorlama, dış açık patlayıncaya kadarmış, - ‘faizi düşürürsün, enflasyon düşer’ iddiası gerçeğin duvarına çarpıncaya kadarmış, - ‘faizi artırmak faiz lobisinin tezgahıdır, hainliktir’ zırvası enflasyonun ipi kaçıncaya kadarmış,

 

Demek ki neymiş; - makro iktisat bilmeden, sadece finansal mühendislikle, Ali Cengiz oyunlarıyla ekonomi yönetimi kuru 27 ayda 4,50’den 7,85’e çıkarıp sonra da ‘bakamayacak’ hale gelinceye kadarmış - ciddiyetsiz, yukarıdan bakan davranışlar sergileme iş ciddiye bininceye kadarmış

 

Demek ki neymiş; - ekonomiyi uzaktan kumanda ile yönetme, deli gömleği giydirme hırsı ‘zor oyunu bozar’ sözüne gelinceye kadarmış, - aklı eren herkes ‘yapmayın, ters teper’ dediği halde büyük iddialarla dayatılan kararlardan yüzgeri etmek ekonomi yerle bir oluncaya kadarmış,

 

Demek ki neymiş; Arefe günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkarmış. ... Umarım ders olmuştur.”

 

Alkışlayanlar oldu YEP’i.

 

Henüz açıklama yapmayan kuruluşlar da var.

 

Ama geçmişten bugüne yapılan tahribatların niteliğine baktığımızda meselenin, orta vadeli programların çerçevesini aşan bir sistem ve zihniyet sorunu olduğu ortada. Şimdi değil, uzun süredir. Kura, enflasyona, faize, öyle böyle alınacak kararlara rağmen geleceğe dair sürekli güvensizlik tepkisi veren piyasaları, hatta alkışlasa da aynı güvensizlik ve öngörülemezlik iklimine dayalı olarak refleks gösterenleri de içine katan bir sarmal bu. Sorun uzmanlarının ve piyasanın zaten gördüklerini halkın da kavrayabilmesinde. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEHMET ŞİMŞEK İLE HASBİHAL

  Sayın Şimşek sözlerimiz size, tekil olarak şahsınıza. Geleceğinizi duyduğumuzda tüm ümit kırıklıklarımıza, tüm birikmiş öfkelerimize rağmen nasıl da umutlanmıştık. İşinin ehli, rasyonel politikalara yol verecek, gelirken kimbilir ne pazarlıklar etmiş, birilerine rağmen göğsünü entrikalara siper etmiş, mevcut sistemin tüm olumsuzluklarının sürdüğünü bildiğimiz halde, doğru bildiklerinden asla taviz vermeyecek idolümüz olmaya adaydınız! Yalnızca biraz zamana ihtiyacınız vardı ki ondan da bizde bolca vardı. Son yedi yılı yara berelerle atlatmış gaziler olarak, ümitlerimizin kırıntılarını tane tane toplayıp soframıza koyacağınızı dört gözle beklemekteydik! Bizi seraptan uyandıran şey Meclis konuşmanız oldu. Tüm “acabalar”a rağmen artırmaya çalıştığımız umutların bir kez daha törpülenmesine sebebiyet verdi. Onca yaşadığımız kabustan sonra zihinlerde “Rasyonel politikalar gütmeye çalışan bir teknokrat” olarak kalmanız iyi olurdu. Selefleriniz kötü yönetime beceriksiz siyasetlerini ...

Hoca derslere devam ediyor (2) 05.06.2020

“Bugün, Türkiye’de bir ekonomik kriz yaşadığımız için siyasal kriz yaşamıyoruz. Tam tersine,  bir siyasal kriz, hukuk krizi, adalet krizi ve en önemlisi yönetim krizi yaşadığımız için ekonomik kriz yaşıyoruz.”   Hocanın 1 Haziran konuşmasındaki bu sözleri hukukun keyfileşmesi, adaletin erimesi, özgürlüklerin baskı altına alınmasının ülkelerin ekonomik ve sosyal krizlere kapılmasındaki sebep-sonuç ilişkileri yasasını özetliyor. Sebepler zincirinin sonucu olan siyasal krizler ekonomik yönetimindeki çelişkileri de, krizleri de tetikleyip derinleştiriyor.   Bu meyanda virüs salgınıyla literatüre girip kullanılan “normalleşme” olgusunun, sadece berberlerin, AVM’lerin açılmasına atfen değil, memleketin diğer sorunlarıyla bağlantılı sadra şifa yönelimler için vesile kılınması niyazıyla ilkesel boyutta irdeliyor hoca:   “Bu nedenle, normalleşme kavramını ülkenin nefes borularının açılması, dinamizminin önündeki engellerinin kaldırılması ve gençlerimizin yaratıcılığını körelt...

'Koronavirüs ve Göçmenler' raporu 05.04.2020

Korona günlerinin mağdur kesimlerinden biri de hiç şüphesiz ki göçmenler. Hele ki evlerinde ol(a)mayan, sınırlarda, göç merkezlerinde, kamplarda bulunanlar açısından olduğu kadar, evlerinde oldukları halde çalışma imkanları olmayan, hastaları bulunan, geçim imkanı bulunmayıp muhtaç halde olanların durumu daha da zor. Dile kolay, dört milyon civarı insandan söz ediyoruz ve bunların önemli bir kısmı toplumun dezavantajlılar katmanında.   Bugünlerde özellikle irili ufaklı sivil yardım kuruluşlarının -kendi canlarını da riske ederek- ortaya koydukları çabalar gerçekten takdir edilesi. Ancak bazen onların da yetersiz kaldıkları çok fazla örnekle muhatabız. Geçenlerde partimiz kurucularından Fatma Aydın Ataş hanımefendinin haber alıp yanlarına koştuğu down sendromlu çocuklarının da olduğu bir ailenin durumu içler acısıydı. Öylesine ki, yanan evlerinden kalan hiçbir eşyaları da olmadığı halde, Suriyeli komşularının verdikleri ödünç eşyalarla durumlarını idame etmekteydiler. Sağolsun Fatma...