Ana içeriğe atla

Sağlık çalışanları için korona önlemleri artırılmalı 30.03.2020





Geriye doğru konuşmanın fazla bir anlamı yok ama bazı hususlarda geç kalındığını kabul etmemiz gerekir. Mesela güney sahillerinde bomboş otellerimiz karantina merkezlerine dönüştürülebilecekken yapılmaması, yahut faraza Atatürk Havalimanına yakın bölgelerde Çin’in Vuhan’da yaptığı gibi Özel Sahra Hastanesi kurmak açısından ve karantina önlemleri için geç kalınması gibi. Hakeza sokağa çıkma yasağında da İngiltere’dekine benzer bir geç kalmışlığın bedelleri inşallah yüksek olmaz. Avrupa bunca ortak önlemi er ya da geç çok önce almışken bizde neyin beklendiğini, tedbir adı altında bir takım önerilerin halkın gönüllülük esasına dayandığı intibaının neden hala devam ettiği kocaman bir soru olarak ortada halen duruyor.

 

Bunları şimdilik bir kenara koyup hep birlikte üzerlerine titrememiz gereken sağlık çalışanları açısından bakalım meseleye. İkramiye ve çift maaş uygulamasını hakettiklerini en başa not ederek yetkililere çağrılarımızı başlatmış olalım:  

 

Eldiven, maske, siperli koruyucu vb. başta olmak üzere yeterli ekipmanın olmadığı işin uzmanları tarafından kamuoyuyla paylaşılmakta. (Sağlık çalışanları için olmazsa olmaz olan N100 maskenin hiç sözü edilmiyor ama N95 yakın temas maskenin de yetersiz olduğu biliniyor.)

 

Çalışma ortamlarındaki havalandırmaların yetersizliği yanında, kronik hasta olan sağlık çalışanları izin almakta zorlanıyor. Herhangi bir psikososyal destek de yok.

 

Tahlillerin geri dönüşü negatif (-) ise 1 günde, pozitif (+) ise 3-4 gün arasında gerçekleşmekte. Bu da sağlık çalışanları açısından kesin tanıyı geciktirmiş oluyor. Bu durum sadece günlük vaka sayılarını etkilemenin getirdiği tedbirsizliklere değil, onların sağlıklarını da riske etmekte. Üstelik tanı testlerinin %30 tanı güvenliği olduğu ifade ediliyor. Sağlık Bakanı’nın daha önce yaptığı açıklamalardaki çelişkili hususlar da ister istemez sürecin siyasal boyutunun daha fazla önemsendiği intibaı uyandırıyor. Önceleri ihraç ettiğimizi söylediğimiz kitleri bilahare ithal ettiğimiz ifade edildi ki onların da güvenilirlik yüzdesinin mezkur rakam olduğu itiraf edildi. Peki biz neden üretemiyoruz? Dışarıdan, üstelik bu derece güvensiz kitler almak zorunda mıydık? Bizim ihraç ettiğimizi iddia ettiğimiz kitler daha güvenilir idiyse bu ne perhiz…?

 

Sağlık alanındaki uzmanlar, virüsün henüz adının anıldığı dönemde sağlık personelinin kurslarla eğitilmesi gerektiğinden söz ediyorlar. Bununla birlikte toplu taşıma yerine, haklı olarak kendileri için özel ulaşım araçları talep ediyorlar. Ailelerinin de risk altında olduğu düşünüldüğünde, çalıştıkları hastanelere yakın otellerin misafirhanelerden daha güvenilir olduğunu, devletin bunları kiralamakla darbe yiyen turizm sektörüne de kol kanat germiş olacağının altını çiziyorlar.

 

Aile Sağlığı Merkezlerindeki hekimlerin de tedbirler noktasında şikayetleri var. Bu alanda hizmet veren yaklaşık 27.000 hekimin koruyucu malzemelerin yetersizliğiyle alakalı şikayetleri var.

 

İstatistiklerin günü gününe sağlıklı şekilde verilememesi, ölümlerin ‘panik’ vb. çeşitli toplumsal sebeplerden ötürü ‘korona’ olarak açıklanmaması da sağlık çalışanları açısından riskler oluşturan hususlar.

 

Cüzi ücretlerle çalışan yabancı uyruklu doktor ve sağlık çalışanı arkadaşlarının sosyal güvencelerinin düzenlenmesinin gerekliliği de sağlıkçılarımızın dile getirdikleri bir başka husus.

 

Sağlıkta kendimizi başka ülkelerle karşılaştırıp bizim daha iyi durumda olduğumuzu işaret etmenin yaşadığımız sürece bir katkısı yok. Moral bozmamak gerektiği bahanesi ardına sığınarak da doğruları söylemekten imtina etmenin de. Trump ABD’si nasıl en kötü örneklerden birine hatta belki de en kötüsüne tekabül ediyorsa, G.Kore örneği de en iyilerden birine. Ama unutulmaması gereken gerçeklik, daha önce benzeri görülmemiş, tecrübe edilmemiş bu derece yoğun ve geniş bir tehdidin gösterdiği eksikler ve tutum benzerlikleri her ülkede dozaj farklılıklarıyla hayata geçti. İhmaller zinciri, geç kalınan süreçler vb. hemen her ülke için geçerli oldu. Tabii bir takım siyasi öncelikler, ekonomik hesaplar her zamanki gibi gerçekliğin karşısında yenilgisini itiraf etti. Hatta öylesine ki, sürecin ardından bedellerini de ödeteceği kesinliği içerisinde.

 

Kısacası, farklı “hangi ülkelerden daha iyi durumdayız istatistikleri”yle uğraşmanın beyhude olduğunu toplumlar tecrübe etti bu süreçte. Yeterli tedbirler alınmadığında ivmelenen süreçlerin geriden gelen ülkeyle farkın kapandığını herkese öğretti. ‘Moral olsun’, ‘panik azalsın’ mottoları haricinde buz gibi siyaseten de yapıldığını hissettiren bir yöntem bu. Tez zamanda vazgeçilip gerçekler yani eksikler, zaaflar, tamamlanması gereken boşluklar ve öncelikli olarak sağlık çalışanlarının iğneden ipliğe talepleri üzerinden bir gidişat belirlemek gerek. Çünkü onlar her açıdan bizleri temsil ediyorlar. Onları moral ve fiziki açıdan ayakta tutamazsak, toplum olarak ayakta durmamız imkansız hale gelir. 

Yorumlar