Ayasofya, İstanbul Sözleşmesi… derken gündeme dair pekçok konu geriye düştü. En azından birkaç tanesi hakkında bazı hatırlatmalarda bulunmuş olalım.
Mesela cezaevleri. Yeni İnfaz Yasası’na ilişkin hummalı günleri geride bıraktıktan sonra adları anılmaz oldu. Oysa eşitlik, ayrımcılık yasağı, sağlık gibi anayasa ile de koruma altına alındığı farzedilen ilkeler üzerinden bir ara gündemin öne çıkan maddeleri arasındaydı. Korona tedbirlerinin cezaevlerine dönük yüzü konuşulurken, adli-siyasi farketmeksizin ‘tutukluların tahliyesi’ konusu kamuoyunun ana talepleri arasındaydı.
Ama olmadı.
Hem ‘eşitlik ilkesi’ hem de ‘ayrımcılık yasağı’ ilkesi çiğnendi. Sağlıkları devlete emanet tutuklu ve mahkumlar arasında ayrıma gidilerek infaz yasa tasarısı kanunlaştı. Tabii bunlara, sürgit devam eden hamile, lohusa ve kronik hastaların tahliyeleri ve alternatif infaz konusundaki engelleri de eklemek gerek.
İçişleri ve Sağlık Bakanlığı nezdinde her ne kadar gereken önlemlerin alındığından bahsedilse de, yakınları vasıtasıyla dışarıya yansıyan bilgiler bir takım sorunların devam ettiği yönünde. Biz “iddia” olarak aktaralım ve yetkililerin ilgisine sunmuş olalım. İşte birkaçı:
- Kocaeli Kandıra T Tipi Ceza İnfaz Kurumunda aylardır bulaşık, çamaşır ve tuvalet ihtiyaçları için dahi su verilmediği ve tutukluların kendi paralarıyla aldıkları sular ile ihtiyaçlarını karşıladıkları ifade edilmekte.
- Erzurum H tipi kapalı cezaevinde yatan Onur Uranlı’nın, bir yıldır denetimli serbestlik hakkı olmasına rağmen, kendisine bu hakkın verilmediğine dair vahim bir iddia söz konusu.
- Seydişehir cezaevinde, aynı koğuşta 16 testin sonucunun pozitif çıktığı iddiaları var. Diğer mahkumlar ve mahkum yakınları tedirgin. Mahkumların sağlığı açısından ne tür önlemler alındığını bilmek istiyor ve bunların kamuoyuyla paylaşılmasını talep ediyorlar.
- Midyat cezaevinde de korona virüs tespit edildi. Haftalık telefon görüşmesi olmayınca tutuklu yakınları cezaevini aramış ama cezaevi yetkilileri tarafından kendilerine telefonun arızalı olduğu bilgisi verilmiş.
- Kayseri Bünyan cezaevinde 65 yaş üstü, test sonucu pozitif çıkan ve negatif çıkan tutuklular her hafta hastaneye götürülmelerine karşın, sonuçları pozitif çıkan da negatif çıkan tutuklular da aylardır aynı yerde karantinada tutulmaktalarmış.
- Geçen ay, Çanakkale cezaevinde Hepatit hastaları ile normal hastaların aynı koğuşa konuldukları iddiaları vardı. O dönem mahkum yakınları, cezaevi yönetimine yapılan itirazların kabul edilmediğinden şikayetçi idiler. Mahkumların sağlığının hiçe sayılması anlamına gelen bu uygulamaya başka cezaevlerinde de gidildi mi bilemiyoruz ama bu tarz şikayetlerin yetkilileri artık bazı şeylere icbar etmesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.
Cezaevlerindeki son durumlar, alınan önlemler, sorunlar ve saydığımız örneklerdeki iddialarla alakalı Adalet Bakanlığı tıpkı Sağlık Bakanlığı gibi belli periyodlarla kamuoyunu aydınlatıcı açıklamalar yapmalıdır. Elbetteki infaz kurumlarının tüm sorunlarına ilişkin değil ama en azından sağlık boyutuyla ilgili olanları şeffaf bir biçimde kamuoyuyla paylaşmalı. Nasıl ki her konuyla ilgili olağanüstü günlerden geçtiğimiz ifade edilerek çeşitli açıklamalara gidiliyorsa, adaletin konusu olan insanların sağlıklarıyla ilgili olarak da bu pekala yapılabilir. Şeffaflık, her alanda olduğu gibi burada da ihtiyacımız. Üstelik bu tutum, hukuk devleti olma sorumluluğumuza da katkı sağlar.
Irkçının, Gözünün Yaşına Bakılmamalı!
Irkçılık ve yabancı düşmanlığından dış dünyada en fazla çekmiş toplumlardan biriyiz. Damdan düşenin halinden de en fazla ağaçtan düşenin anlaması gerekir ama nafile. Maalesef başta Sinan Oğan ve Ümit Özdağ gibi siyasilerin olmak üzere, özelde Suriyeliler genelde mültecilerle alakalı toplumun çoğunluğu tarafından nefretle karşılanan tutumlar son günlerde yeniden başgösterdi. Her iki şahsiyet de yıllardır kendilerine ait çeşitli tezler eşliğinde Suriyelilerin ülkeyi terketmeleri yönünde sosyal medya paylaşımları yapmakta idiler. Tabii bununla kalsalar iyi; çeşitli web siteleri vasıtasıyla yayınlanan yalan haberleri de sayfalarında paylaşmaktan imtina etmediler. Haberler tekzip edildiği, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü başta olmak üzere yetkililerce bıkıp usanmadan yalanlandığı halde bu tutumlarında ısrarcı olmayı sürdürdüler. Yalanlanan twitlerini silmeyerek, takipçilerini ve kamuoyunu yanıltmayı sürdürdüler. Aslında yapageldikleri eylem açıkça yasalarımıza göre de suçtu. Nefret ve ayrımcılık suçu. Halkın bir kesimini diğerine karşı kışkırtmak ve hedef gösterme suçları.
Son günlerde Türkiye’nin farklı beldelerinde Suriyelilere dönük yaralama ve ölümle sonuçlanan hadiselerin bazı yayın organlarında malum şahısların da isimleri verilerek, hadiselerde bu şahsiyetlerin sorumluluğunun da olduğunu içeren haberler yapılması üzerine de bu defa bu yayın organlarını hedef gösterdiler. Oysa yıllardır izledikleri yabancı düşmanı siyasetin buralara varabileceğine dair yeter derecede uyarılmışlardı. Ama ne fayda! Kendilerine sorsanız, bu olumsuz gelişmeleri “önceden haber veren” konumunda görünmekten haz duymaktalar. Oysa zaten yaptıkları şey tam da yangına körükle gitmek ve kamuoyunda ekonomik ve sosyal sebepler bahane edilerek bilinçli bilinçsiz yaygınlaşan ırkçılığı ve nefret suçlarını körüklemekten başka bir şey değil.
Sonuç olarak, kağıt üzerinde varolan yasalarımız, popülist tepkilerden de çekinilmeden uygulanmayı bekliyorlar. Savaş ya da çeşitli sebeplerle mağdur olmuş insanlara nefret suçu cezasız kalmamalı.
Mesela bu duruma son örnek, Ümit Özdağ’ın twitır hesabından paylaştığı “Suriyelilerin araçlarına ücretsiz vize muayenesi yapılıyor” mesajı idi. Mesaja kaynak haber, kendisi de İYİ Parti kurucu üyesi olan Yıldırım Görgen’in sahibi olduğu www.haberiniz.com adlı sitede yayınlandı.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü anında, sosyal medya hesabından, haberi ve Ümit Özdağ’ın paylaşımını yalanlayan bir mesaj yayınladı:
“Sayın Özdağ, ülkemizde yaşayan Suriyeliler sahip oldukları motorlu araçlar için Türk vatandaşlarının ödemek zorunda olduğu her türlü MTV, muayene ücreti vb resmi ücreti ödemekle yükümlüdür. Haber kaynağının bilgisi doğru değildir.”
Göç idaresi mesajında oldukça nazik davranmakla birlikte ne Ümit Özdağ ne de Sinan Ogan gibiler açısından bu tür yalan haber paylaşımları ne ilk ne de sondu. Tabii sadece onlar değil, bu tarz haberleri yapan ve adeta sadece bunun için kurulmuş görüntüsü veren, hatta adlarında da bizzat “Suriyeliler” ifadeleri geçen siteler de mevcut. Dolayısıyla bu tür yalanları üretmenin de, paylaşıp hedef gösterme, nefret suçu ve yabancı düşmanlığını yaygınlaştırmanın da mutlaka bir bedeli olmalı. Haklarında soruşturma açılıp yargılanmalılar. Hiçbirimizin hukuk karşısında bu konularda bir ayrıcalığı olmamalı, olamamalı. Siyasetin koruma zırhına yaslanamamalılar! Meselenin ahlaki boyutunu zaten hiç konu etmeye gerek yok. Zira bu şahsiyetler, sosyal medya hesaplarındaki takipçilerini de ziyadesiyle kandırmakta ve zehirlemekteler. Onlardan bir kısmı bu duruma gönüllü olabilir lakin artan somut olaylar, artık şarlatanlık olmaktan çıkmış bu rezilliği ve felaketi karşıdan seyreden yetkililerin de sorumluluklarını artırmaktadır. En son isteyeceğimiz şey Türkiye’de Pagidavari oluşumların varlığıdır. Hele ülkemizin en son ihtiyacı olan modeller de Wilders gibilerdir!
Sağlık Çalışanlarının Özlük Hakları
Son olarak, tüm sağlık çalışanları adına bir hekimin paylaşımı üzerinden, sağlık emekçilerinin özlük haklarına ilişkin bir soruna dikkat çekmiş olalım. Şöyle diyor İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Gülsan Sucak:
“Hekimsiniz, COVID-19 Polikliniğinde/servisinde onlarca hasta bakıyorsunuz. Hastalık bulaşıyor. Talihsizlikler devam ediyor ve yaşamınızı yitiriyorsunuz. Evde genç bir eşiniz ve iki küçük çocuğunuz var. Emeklilik süreniz dolmadığı için onlara bir maaş bırakamıyorsunuz. Yasalar böyle.”
Covid-19 sebebiyle vefat eden doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız “Görev şehidi” olarak kabul görülmek istiyorlar.
Olağanüstü şartlardan geçiyoruz ve ne zaman sonlanacağı bilinemeyen bu proseste olağanüstü mücadeleler veren sağlık çalışanlarının bu ve benzeri pekçok talepleri var. O yüzden özlük hakları revize edilmeli, buradaki haklı talepler üzerinden yeniden düzenlemelere gidilmelidir.
Keşke haklarında herhangi bir soruşturma ve mahkumiyet söz konusu olmayan KHK’lı sağlık çalışanlarıyla ilgili aylar evvel yazdığımız bir yazıda talep ettiğimiz hususlara işlerlik kazandırılabilse. Onlar, devletin de ziyadesiyle sağlık muharibine ihtiyaç duydukları bu zorlu süreçte gazaya adaylar. Artık görünmez kılınmakla birlikte, görevlerine yeniden dönme taleplerinde olabildiğince haklılar!
Yorumlar
Yorum Gönder