Ana içeriğe atla

DEDAŞ ile ilgili iddialar cevap bekliyor 22.07.2020

Dicle Elektrik Dağıtım (DEDAŞ)’a, gizli bir kararname ile ‘destek verildiği’ ve ‘kararnamenin Resmi Gazetede yayınlanmadığı’ iddiaları meclis gündemine taşındı. 

 

CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği soru önergesinde; “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çiftçiyi 5 yıl boyunca desteklemek amaçlı oluşturulan bütçenin gizli bir kararname ile işadamı Abdullah Tivnikli’nin şirketi olan Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye aktarıldığı ve kendisine mali kaynak sağlandığı” iddiası yer almakta.

 

Önergenin devamında “Ekonomik kriz altında ezilen üretici ve çiftçi destek beklerken, iktidara yakın bu iş insanına bahsi geçen destek hangi amaçlarla, kimlerin talimatı ile verilmektedir? Bu şirketin ayrıcalığı nedir?” sorusu başta olmak üzere;

 

“- Kararnamede desteklenecek elektrik tüketim bedelinin dağıtım şirketinin hesabına yatırılacağı ve ödemenin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bütçesinden gerçekleşeceği iddiaları doğru mudur? Bu destek tutarı ne kadardır?

 

- Bahsi geçen işadamına ait veya ortağı olduğu şirketler hangileridir? Bu şirketler son 10 yılda ne kadar vergi vermiştir? İlgili şirketlerin ödemesi gereken vergi ya da cezalarının iptali ya da indirimi gündeme gelmiş midir? Varsa bunlar ne kadarlık ceza ve vergi tutarıdır?

 

- DEDAŞ’a bugüne kadar ödenen tutar ne kadardır? 

 

- DEDAŞ’ın, elektrik faturasını ödeyemeyen çiftçilere verilen tarımsal destek kredilerine el koyduğu iddiaları doğru mudur? Varsa bunlar nelerdir? Konuyla ilgili bugüne kadar kaç şikayet yapılmıştır?” gibi sorular yer almıştır. Bunlara yönelik cevaplar merakla beklenirken, özellikle Doğu-G.Doğu bölgesinin kapsayan vahim bir tablonun ortada olduğu, dahası bunun dev bir enerji-tarım sorunu olarak ülkeyi hiç de arzu edilmeyen bir yöne doğru sevkettiği de bölgeden gelen bilgiler arasında. Nitekim geçtiğimiz günlerde, bazı muhalefet partilerinin vekilleri de sorunları bizzat sahada müşahade edip kamuoyuyla paylaşmaya çalıştılar. Çiftçiler seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Dahası, mesele sadece bugüne ait değil, yıllardır biriken sistemsel bir sarmal söz konusu.

 

Dolandırıcılığa İlişkin Suç Duyurusu

 

Yine son dönemdeki gelişmelerden biri, DEDAŞ’ta 6 yıl Endeks Okuma Görevlisi olarak çalışan Ebubekir Özgür’ün, şirketin halkı dolandırdığını belirterek Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunup ardından iddia ettiği usulsüzlükleri basınla paylaşması oldu. İddiasına göre, DEDAŞ Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) yasasına uymayarak;

 

  1. “Ek tüketim” adı altında yurttaşlardan fazla para tahsil etti,
  2. Hayali faturalar kesti,
  3. Kaçak bedelini abonelere 2 kat fazla olarak yansıttı.

 

Özgür; Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Batman ve Urfa’da bir yılda 2 milyon 300 faturayla oynandığını ve 100 milyon TL haksız kazanç elde edildiğini de iddia etti. Özgür’ün, DEDAŞ’ın sadece Urfa’da son 3 yıl içinde 70 milyon TL haksız kazanç elde ettiğini elindeki evraklarla belgelediği usulsüzlükler şunlar:

 

  • Faturalara ekleme yapılması: DEDAŞ’ın meskenlerde 80 TL altındaki faturaları kabul etmeyip 80 TL altında kalan faturaya ekleme yapıp 80 TL’ye tamamlaması. (Örneğin 30 TL gelen fatura DEDAŞ tarafından 80 TL’ye tamamlanıyor. Elektrik faturanız 10 ya da 30 TL geldi, DEDAŞ bu tutarı kabul etmiyor, aboneye sistemden bir kod aracılığıyla ek tüketimden 80 TL’ye tamamlanacak şekilde miktar ekliyor.) Mesela Urfa’da meskenlerde 2016 yılına ait 17 milyon TL’lik abonelerin kullandığı enerjiye, DEDAŞ 25 milyon TL’lik ekleme yapmış. 2017 yılında 10 Milyon TL aboneler tüketmiş, 20 milyon TL DEDAŞ kendisi eklemiş. 2018 ve sonrasıyla birlikte toplamda 3 yılda 37 Milyon TL’lik abonenin tüketimine DEDAŞ 70 Milyon TL ekleme yaparak haksız kazanç elde etmiş.

 

  • Hayali faturalar: Son 3 yıl içinde DEDAŞ’ın halka hayali faturalar kestiğini dile getiren Özgür’e göre, “Sayacına ulaşmadığı vatandaşın sayaç tüketim değerlerini almadan bastığı faturalar var.” Bunun üstlerden gelen emirle yapıldığını iddia eden Özgür, nasıl bir yol izlendiğini de şöyle detaylandırıyor:

 

“Örneğin, bugün dükkanınız kapalı, DEDAŞ sayacı okuyamadı. Ay sonu gelince oturduğu yerden aboneye 50 TL ya da 40 TL fatura çıkarıyor. 2018’in 5, 6, 7, 8’inci aylarında bu sayı çok ciddi bir rakama ulaştı. Burada faturayı okuyan personelin bir suçu yok, tamamen üstlerden gelen emirle yapıyorlar. Ben de bu birimde çalıştım. Bizzat bunların içinde bende yer aldım. Bakın elimdeki evrakta okuyucu personel Eyyübiye, Karaköprü ve Haliliye, Viranşehir ilçelerinde saat 15.55’de abone okumaya başlamış, saat 16.00’ya kadar 52 aboneyi bitirmiş. 5 dakika içinde 4 ilçedeki 52 adresi bitirmesi mümkün değil. Bulunduğumuz binayı bitirmesi bile 10 dakika sürer. Burada 12 abone var. Benim bizzat şahit olduğum, 2018’in 5, 6, 7, 8’inci aylarında yapıldı bu uygulama. 4 ay içinde 30 bin aboneye bu şekilde fatura kesildi. Bunlar hepsini kanıtlı, belgeli bir şekilde savcılığa da verdim”

 

  • Kaçak bedeline 2 kat fazla ücret yansıtılması:

 

Özgür’ün iddiaları yukarıdakilerle sınırlı değil. Yetkililerin, “Bölgede kaçak kullanımı fazla” diyerek abonelere kaçak kullandıkları iddiasıyla 2 kat fazladan kaçak bedeli ödettiklerini iddia ediyor. Üstelik 1500 TL olan cezayı 5000 TL olarak yansıtıp usulsüzlük yapıldığını da. Yasaya göre maksimum ceza sınırı belirlendiği ve o miktarın üzerine çıkmak yasak olmasına rağmen yapılan bu usulsüzlüğe itiraz edenlere “personel hatası” denilerek geri ödeme yapılıyor; ancak itiraz etmeyenlerden bu paralar tahsil ediliyor. Halihazırda bu iddialara ilişkin “Nitelikli Dolandırıcılık”tan soruşturma açılmış durumda.

 

  • 6 ilde 100 milyon TL haksız kazanç:

 

DEDAŞ’ın haksız uygulamalarını Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Batman ve Urfa olmak üzere 6 kentte yaptığını ifade eden Özgür, bu illerde bir yılda 2 milyondan fazla faturanın bu şekilde kesilerek 100 milyon TL haksız kazanç elde edildiğini belirtti.

 

Çiftçiyi Perişan Eden Bölgedeki Sorunun Tarihi Eskilere Dayanmakta

 

Bölge insanının ve çiftçinin belini büken sorunlar 3 ana başlıkta değerlendirilebilir:

 

  1. TEDAŞ’A  ait eski borç sorunu
  2. DEDAŞ, usulsüzlükler ve yanlış uygulamalarla ilgili sorunlar
  3. Yatırımlar ve geleceğe dönük olası sorunlar

 

Bölgede yıllardır devam eden bir sorun olarak belirlenen kayıp-kaçak konusu ve bunun çözümüne ilişkin meseleleri aşar tarzda bir tabloyla karşı karşıya kaldığımız ortadadır. Varolan kayıp-kaçak sorunu hadsiz hukuksuz yöntemlerle hallolamayacağı gibi, bu uygulamalar suiistimallerin de önünü ziyadesiyle açmakta. Bu da hem çiftçinin belini büküp tarımı tırpanlamakta, hem de aslında ciddi bir enerji sorununun da baş gösterdiğini ortaya koymakta. Elbette ta 2013’lere kadar geri gittiğimizde, PKK’nın da bölgedeki vesayetinin güçlü olduğu dönemlerde, özellikle halk ile devleti karşı karşıya getirmeye çalışan operasyonlara da imza atıldığı görülmekte. Mesela Hendek terörünün arefesindeki Ramazan ayında tam 16 gün boyunca 16 saat aralıksız elektrik kesintileri yaşatılarak, çiftçinin hasadına verilen zararların mahiyeti ve zamanlaması manidardır. O dönemlerde bazı Kandil kadrosu şahinlerinin maaşlarının da kurum gelirlerinden ödendiği iddiaları da medyaya yansımıştı. PKK’ya müzahir odakların bölgede yalnız olmadıkları da o tarihler açısından belirgindir. Lakin meselenin boyutları bu siyasi tabloyu da aşar tarzda bir vahametin ve bataklığın geçmişten bugüne serpilerek geldiğinin göstergeleridir.

 

Tabii konuyu bu noktalardan irdelemenin halihazırda beli bükülen; arazilerini satsa bile altından kalkamayacağı şekilde kuruma borçlanmış olan; arıza yedek parça masraflarını çiftçiler karşıladıkları halde, kurumun bunları devlete kendi masrafı olarak faturalandırması gibi ek yük iddiaları bir yana, tapu sahibine ait olmayan faturalardan ötürü gelecek yıl kredi alma hakkını da -bilgilendirilmemekten ötürü- kaybetmiş olan insanlara bir faydası yok. Meseleyi daha geniş boyutuyla ele almayı ve bugüne dair bölge insanının ve çiftçinin sorunlarını ivedi olarak çözmenin zorunluluk arzettiğine ilişkin değerlendirmeleri bir sonraki yazıya bırakalım.

 

Ancak şu ivedi talebleri de not olarak şuracığa iliştirelim:

 

  • Kurum devletin elindeyken TEDAŞ’a ait eski borçlar, toplumsal barış adına bir defaya mahsus silinmeli.

 

  • DEDAŞ’ın kamu hizmetini devralmasından sonra, kanun dışı yollarla bölge halkının belini büken uygulamalarının denetlenip kontrol altına alınması, geçmiş mağduriyetlerin giderilmesi.

 

 

  • Toplumsal iç barışa, siyasete, bölge sorunlarına büyük katkılar sağlayacak adımların atılmasına ilişkin bölge halkı ne pozitif ayrımcılık, ne destek, ne de hibe istemektedir. Bölgeye yapılabilecek en büyük hizmet elektriğe yönelik adil, vicdani, ödenebilir, istikrarlı, öngörülebilir kalıcı çözümler üretilmesidir.

 

Hem halkımız, hem tarımımız, hem de enerji politikalarımız bir avuç suiistimalcinin çıkarlarına kurban edilmeden, tüm ülkeye ve halkımıza katkı sağlayacak yapısal dönüşümlerle rehabilitasyon yolları izlenmelidir. Devlet ve hükümet bu konuya ivedilikle al atmalı, ehliyet ve liyakat sahibi uzman kadrolar eşliğinde hazırlanacak ve uygulamaya konacak bir planlamayı daha geç olmadan yapmalıdır. Bu mesele, bir siyasi partinin oy kaybedip kazanmasının ötesinde, tüm ülkenin geleceğini ilgilendiren bir güvenlik sorunu halini almıştır. Güvenlikten sonra bölgenin ve ülkenin en önemli stratejik sorunlarının başında gelmektedir.

 

Milyonlarca insanı ve hatta gelecek nesilleri ilgilendiren bu meselenin geçmişten bu yana çekilen MR’ını bir sonraki yazıya bırakalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEHMET ŞİMŞEK İLE HASBİHAL

  Sayın Şimşek sözlerimiz size, tekil olarak şahsınıza. Geleceğinizi duyduğumuzda tüm ümit kırıklıklarımıza, tüm birikmiş öfkelerimize rağmen nasıl da umutlanmıştık. İşinin ehli, rasyonel politikalara yol verecek, gelirken kimbilir ne pazarlıklar etmiş, birilerine rağmen göğsünü entrikalara siper etmiş, mevcut sistemin tüm olumsuzluklarının sürdüğünü bildiğimiz halde, doğru bildiklerinden asla taviz vermeyecek idolümüz olmaya adaydınız! Yalnızca biraz zamana ihtiyacınız vardı ki ondan da bizde bolca vardı. Son yedi yılı yara berelerle atlatmış gaziler olarak, ümitlerimizin kırıntılarını tane tane toplayıp soframıza koyacağınızı dört gözle beklemekteydik! Bizi seraptan uyandıran şey Meclis konuşmanız oldu. Tüm “acabalar”a rağmen artırmaya çalıştığımız umutların bir kez daha törpülenmesine sebebiyet verdi. Onca yaşadığımız kabustan sonra zihinlerde “Rasyonel politikalar gütmeye çalışan bir teknokrat” olarak kalmanız iyi olurdu. Selefleriniz kötü yönetime beceriksiz siyasetlerini ...

Hoca derslere devam ediyor (2) 05.06.2020

“Bugün, Türkiye’de bir ekonomik kriz yaşadığımız için siyasal kriz yaşamıyoruz. Tam tersine,  bir siyasal kriz, hukuk krizi, adalet krizi ve en önemlisi yönetim krizi yaşadığımız için ekonomik kriz yaşıyoruz.”   Hocanın 1 Haziran konuşmasındaki bu sözleri hukukun keyfileşmesi, adaletin erimesi, özgürlüklerin baskı altına alınmasının ülkelerin ekonomik ve sosyal krizlere kapılmasındaki sebep-sonuç ilişkileri yasasını özetliyor. Sebepler zincirinin sonucu olan siyasal krizler ekonomik yönetimindeki çelişkileri de, krizleri de tetikleyip derinleştiriyor.   Bu meyanda virüs salgınıyla literatüre girip kullanılan “normalleşme” olgusunun, sadece berberlerin, AVM’lerin açılmasına atfen değil, memleketin diğer sorunlarıyla bağlantılı sadra şifa yönelimler için vesile kılınması niyazıyla ilkesel boyutta irdeliyor hoca:   “Bu nedenle, normalleşme kavramını ülkenin nefes borularının açılması, dinamizminin önündeki engellerinin kaldırılması ve gençlerimizin yaratıcılığını körelt...

'Koronavirüs ve Göçmenler' raporu 05.04.2020

Korona günlerinin mağdur kesimlerinden biri de hiç şüphesiz ki göçmenler. Hele ki evlerinde ol(a)mayan, sınırlarda, göç merkezlerinde, kamplarda bulunanlar açısından olduğu kadar, evlerinde oldukları halde çalışma imkanları olmayan, hastaları bulunan, geçim imkanı bulunmayıp muhtaç halde olanların durumu daha da zor. Dile kolay, dört milyon civarı insandan söz ediyoruz ve bunların önemli bir kısmı toplumun dezavantajlılar katmanında.   Bugünlerde özellikle irili ufaklı sivil yardım kuruluşlarının -kendi canlarını da riske ederek- ortaya koydukları çabalar gerçekten takdir edilesi. Ancak bazen onların da yetersiz kaldıkları çok fazla örnekle muhatabız. Geçenlerde partimiz kurucularından Fatma Aydın Ataş hanımefendinin haber alıp yanlarına koştuğu down sendromlu çocuklarının da olduğu bir ailenin durumu içler acısıydı. Öylesine ki, yanan evlerinden kalan hiçbir eşyaları da olmadığı halde, Suriyeli komşularının verdikleri ödünç eşyalarla durumlarını idame etmekteydiler. Sağolsun Fatma...