Ana içeriğe atla

Umudu ivmelendirmek zorundayız: Muhalefet de ciddi bir imtihandan geçmekte 08.12.2020




Daha önce konuyla ilgili yazdığımız yazılardan birinde Erdoğan'a kendi "acı reçete"sini göstermeye, diğerinde ise izlenecek yol haritasını özetlemeye çalışmıştık.

 

Bugün ise Erdoğan’ın neden, “reform” denen şeyi artık sadece iktidarda kalmaya dönük bir seçimlik bir mesele olarak görmediğini, bir "U" dönüşü sürecinin içine -metazorik de olsa- girdiğini, ‘Parlamenter Sistem'e geri dönmek zorunda olduğu ve bu yolda ona destek olmak zorunda olanların da neden ona destek konusunda zorunlu bir evreye girdiklerinden bahsetmeye çalışacağız.

 

İçinden çıkan muhalefetin ne tür bir akıl ve stratejiyle (nasıl ve neden) hareket etmesi gerektiğinden perspektif.online’daki “İktidarın Son Hamlesi ve Muhalefet” başlıklı yazımızda, “Muhalefet Yapıcı Olmalı” altbaşlığında değinmiştik. (https://www.perspektif.online/iktidarin-son-hamlesi-ve-muhalefet/)  

 

Ankara Ekspresi’nde yazdığımız diğer tüm makalelerde “acı reçete”, “uyarı” ve “izlenecek yol haritası”na değinmeye çalışmıştık. Mesela “Erdoğan önce kafa karışıklığından kurtulmalı” başlıklı yazımızda şunları vurgulamıştık:

 

“…stratejik ortak Bahçeli’nin bundaki payını, Arınç ve Arslan’ın çizgiyi aştığı düşünülen (Arınç’ın Demirtaş açıklamalarının HDP perspektifiyle örtüşmesine ve Arslan’ın BBC’ye demeç vermiş olmasına gönül koyduğunu MYK’dan sızan bilgiler üzerine öğrenmiş bulunmaktayız) açıklamalarının bundaki payını yok saymak mümkün değil ama biz hala daha ilk günlerde medyascope’da Alphan Telek ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide iddia ettiğimiz ‘gelişmeler son birkaç günün işi değil; buradan nasıl çıkılacağına ilişkin fırsatlar uzun süredir kollanmaktaydı’ tezlerimizin arkasındayız.”

 

(https://ankaraekspresi.com/makale-erdogan-once-kafa-karisikligindan-kurtulmali-772)

 

“Erdoğan Erdoğan’a karşı daha cesur olmalı. Yoksa…” başlıklı yazımızda da şu hususların altını çizmiştik:

 

“Paradoks şu ki, işte tam da bu noktada Erdoğan’ın ‘eski dostların’ desteğine ihtiyacı var:

 

1- Erdoğan’ın gerçek bir reformu istediğini varsayarak ilk soru şudur: Gerçek bir reformun aynı zamanda planlaması yapılmış, kadroların göstermelik değil radikal değişimini içeren, kurumların özerkliği ve tam yetkilendirilmesiyle ilgili müphemliklerin ortadan kalktığı ve gücün paylaşımı anlamına gelmesinin Erdoğan tarafından tercih (ve buna cesaret) edilip edilmeyeceği?

 

2- Erdoğan’ın buna gücü var mı? (Bu sorunun stratejik ortakları kapsadığı açıktır)

 

Yani “niyet var mı? Niyetin altı dolu mu? Yapacak güç var mı?” şeklinde de özetleyebiliriz durumu.”

 

MHP’nin, Avrasyacı ve ulusalcıların içinde olduğu bir vesayet sistemiyle “reform”un sürdürülebilir olup olmadığı sorusu sadece Erdoğan’ı değil, muhalefeti de ilgilendirmekteydi. Zira Erdoğan’ın kendisini içinde soktuğu bu sarmaldan çıkış sadece ona ait değil bir “memleket ve beka meselesi” anlamına da gelmekteydi.

 

Aynı yazıda Arınç ve Arslan'ın çıtayı yükseğe çekip stratejiye erken doğum yaptırma kazası karşısında Erdoğan'ın bunlara cevabı sert olduğu ama bu tavrın sürecin özüne değil, dengelere mesaj taşıdığı mealinde şunları da tespit etmiştik:

 

“Erdoğan, her ne kadar olabildiğince sert ve radikal bir tutumla (‘fitne ateşi’ nitelemesiyle) Arınç’ın açıklamalarına karşı çıksa da, o açıklamaların kamuoyunda yarattığı heyecanın ve danışıklı döğüş olduğuna dair niyazların da getirilerini doğru okumak zorundadır.

 

Bazıları Erdoğan’ın bu çıkışlarından mülhem ‘onun reform anlayışının sınırları olduğu, bunları aşamayacağını belli ettiği, umutların başka bahara kaldığı’ndan dem vursalar da aslında bu durum, Erdoğan’ın alacağı kararlarla ilgili o kararların akibetini değiştirmeyecektir. Nitekim Erdoğan’ın şunu anlaması çok güç olmayacaktır:

 

Türkiye’de bundan sonra yapılması muhtemel reformlar, artık radikal olmak zorundadır. Orta vadede gördüğümüz üzere, dereyi geçerken at değiştirilebilen dönemler artık geride kalmıştır! Kişilerin nefsi, ekonominin acil ya da siyasetin sınırlı gerekliliklerine mahkum edilecek adımlarla sahici bir reform gerçekleştirilemez. Ya evrensel normlar-ilkeler ışığında ve ona uygun bir kurumsallaşma ile olacaktır ya da eski Türkiye ezberlerine dayalı, siyaseti baskılamaya devam eden (ve bu durumda sonraki gelişmelerde de görüldüğü üzere Erdoğan’ın da kendisini baskılayacak olan) vesayet yapılarıyla beyninde tümör, ayağında kangren halde, sadece ülke içi değil, bölgesel-küresel odakları da aldatmaya yetmeyecek bir mekanizmayla, mezkur odaklara demans hastası muamelesi yaparak ilerlemek mümkün olmayacaktır.”

 

(https://ankaraekspresi.com/makale-erdogan-erdogan-a-karsi-daha-cesur-olmali-yoksa-770)

 

“Siyaseti normalleştirmeden reform mümkün mü?” başlıklı makalemizi de şu niyazla bitirmiştik:

 

“Önce içeride sağlam, adil ve gerçekçi bir ‘Memleket İttifak’. Sonrası kolay olanı!” 

 

Bu beş yazımızın yanında, hepbirlikte içinden çıkmamız gereken sarmalın reçetesini ise “Rövanşizm sarmalı, sistem ve zihniyet dönüşümü sorunsalı” başlıklı değerlendirmemizde ele almıştık ama o şimdilik bir kenarda dursun. O yazı bütün bunların tamamlayıcısı ve içinde istisnasız hepimizin hikayesinin varolduğu apayrı bir paradigmal değerlendirmenin konusu.

 

(https://ankaraekspresi.com/makale-rovansizm-sarmali-sistem-ve-zihniyet-donusumu-sorunsali-778) 

 

Özcesi yazılarımızda reform süreciyle ilgili zaman da gerektirecek birkaç hususun üzerinde durmuştuk:

 

1) Direnç olacak ama ittifak ortaklarının radikal değişimi kaçınılmaz.

 

2) Yargı, güvenlik (ve medya) bürokrasisinde ekonomide olduğu gibi ivedi rehabilitasyon

“…bugüne dek bunlara uymamış, uyma cesaretini gösterememiş bir bürokrasinin de tıpkı güvenlik ve hukuk bürokrasisi gibi bir rehabilitasyona ihtiyaç duyduğu, daha açıkçası bunlarla değil, bilgisini-aklını-vicdanını korumuş liyakat ehliyet sahibi kişilerle bir kadrolaşmaya gidilmesi izahtan varestedir…” (“Erdoğan önce kafa karışıklığından kurtulmalı”/Ankara Ekspresi)

 

3) Sistemden çıkış

 

4) Kendi içinden çıkan muhalefetin bu konularda kendisine destek olması.

 

Bu meyanda süreçle alakalı dengelerin iyi yürütülmesi gerektiği izahtan varestedir:

 

a) Yapılacakların mahiyeti, tarzı ve prosesi.

 

b) Engel olacak "statükocular" ile yaşanacak sürecin yönetimi

 

c) Süreçte günahları ve menfaatleri olanların engellerini aşma

 

d) Yeni adımlar için yeni kadroların atanması.

 

MHP’nin birkaç günlük sessizliğin ardından yaptığı sert ataklar, başına ne geleceğinin ve ittifakın daha fazla yürümeyeceğinin farkındalığıyla alakalıdır. İttifakın bitişi Bahçeli’nin sonu demektir. Ama nasıl biteceği önemlidir. Zira şu an Erdoğan’ın ufkunda görülen, Bahçeli olmadan kazanamayacağı ama sürece dönük çıtayı kendisi belirlemek isteyecek bir Bahçeli ile de daha büyük bir batağın içine girme riski olduğudur. Zannımızca Erdoğan bu teraziyi çoktan kurmuş ve kararı vermiştir ama zamanlama ve boşluğun nasıl doldurulacağı önemlidir. Buna cesaret edebilmek için sağlam ortaklara ihtiyacı vardır.

 

Bahçeli ve bürokrasideki ortaklarının ayak sürümeye, engelleri zamana yaymaya devam edeceği açıktır. Mesela, içinde eski 28 Şubatçıların da olduğu bir kısım güvenlik bürokrasisi pozisyonunu terk etmek istemeyerek MHP'ye direkt-dolaylı desteğini sunacaktır. Nitekim bazı operasyonlar ve toplumsal olaylara müdahale biçimi sadece eski alışkanlıkların devamı değil, sürece cevap mahiyeti de arzetmektedir. Bu direncin yaşanacağını bildiğimizden, daha önceki yazılarımızda sürekli kadroların rehabilitasyonuna vurgu yapmıştık. Bunlarla ilgili adımların atılmaya başlanmış olmasını olumlu karşılamak gerektiği kanaatindeyiz.

 

Mesela yargı alanındaki atamalar hiç şüphesiz “tasfiye mi terfi mi?” tartışmalarını getirecektir. Kanaatimizce her ikisi de. Bir yandan, birlikte birçok icraata imza atılmış bu kadroların kollanması, diğer yandan da yeni süreçlerin sürece uygun kadrolarla yürütülmesi önemlidir.

 

Yeni süreçte artık Abdülhamid Gül-Soylu çekişmesi gibi durumların da yaşanmaması gerekmektedir. Bir takım hukuki adımların ardından bunlara cevabi refleksler gösterecek potansiyelleri olanların da rehabilitasyona tabi kılınması zorunludur. (İçinde pelikan gibi oluşumların da etkili olduğu “iç iktidar” çekişmesi de bizi yanıltmamalı ve istikametten ayırmamalıdır. Bunlar geçiş sürecinin doğal ama bir süre sonra buharlaşacak artçıları olacaktır.)

 

Yargıdaki atamalarla aynı günlere denk gelmesi tesadüf mü bilemiyoruz ama hukuk-siyaset ilişkisindeki niyetleri ortaya koyması ve kamuoyuna mesaj açısından bazı illerde muhalif siyasi kimliğiyle malul olanların tahliyeleri olumlu adımlar olarak yorumlanabilir. Düşük çıtalı da olsa, hukuki gelişmeler üzerinden siyasete ilişkin bu tarz mesajlar anlamlıdır.

 

Bürokraside zamana yayılmış radikal dönüşümlerden ve rota değişimlerinin ancak sürece uygun kadrolarla yürütülmesinin gerekliliğinden ve bunun da sadece üst kadrolarla olamayacağından bahsetmiştik ki, gelen işaretler o konuda bir eğilim olduğunu göstermektedir.

 

Şüphesiz, çıta yükseldikçe buna karşın direnç de o oranda olacaktır. Sürece muhalif olanlar, bekalarını düşünenler, konforlarını bozmak istemeyenler, arkada çok günahları olanlar sürece direnç gösteren mahfillere destek olacaklardır. Bunların da örneklerini şimdiden yaşamaya başladık.

 

Lakin burada esas konu Erdoğan'ın kendisini nasıl güvende hissedeceği ve alacağı garantilerdir. Belli ki ok yaydan çıkmış ve Erdoğan meseleye artık sadece bir seçim reformu olarak bakmamaktadır. Lakin bu konuda ona destek olmak da içinden çıkmış muhalefet odaklarına düşmektedir. Onu, halihazırdaki ortakların elinden kurtarma niyeti ve ülkenin genel hayrına nasıl bir yol izlemesi gerektiğine ilişkin tavsiyeler gerekirse "ona rağmen" kendisine ulaştırılmalıdır.

 

Sistemin dönüşümüne yol ararken Erdoğan'ı da işin içine katmaya çalışmanın önemi şu süreçte yukarıda resmini çizdiğimiz farklı bir siyasi duruma işaret etmektedir.

 

Erdoğan bu yola tevessül etmez ise, zaten daha fazlasını kaybedecektir ama sadece o değil ülke de. O yüzden detaylar bir yana muhalefet ilk önce bu süreci iyi takip ve etüd etmelidir. Söylemlerini de buna göre ayarlamalıdır. Erdoğan’ın yaşayabileceği gel-gitlere bakmadan bizzat ona rağmen bir pozisyon edinmelidir. Özellikle de devr-i sabık, hesap verme hatırlatmaları içeren, hiç kimseye fayda sağlamayacak, bu süreçte binilen dalın kesilmesini beraberinde getirecek parmak sallama tarzına asla tevessül edilmemelidir.

 

Bu ancak Erdoğan’ı ürkütmeye çalışacak ‘eski Türkiye’ zihniyetinde olanları ve rota değişimini engellemeye çalışanları teşvik edici olacaktır. Erdoğan'a destek veren kitlelerde de gelecek endişesi oluşturur. Nitekim bu psiko-politik korku hali, kitlelerde Erdoğan’ın kendi özelini de aşan bir ruh halini tetiklemek anlamına gelmektedir. (“Seni başkan yaptırmayacağız”, “Yargılanacaksın” türü muhalefet tarzının, duygudaşlık bağıyla bağlı kitlelerde nasıl ters teptiği de unutulmamalıdır. Laik kesimlerin yüreğine su serpebilir ama desteği sürdüren muhafazakar kesimlerde küçük yüzdelik dilimlerdeki partilerin bu tavrının kendi yakın geleceklerini tehdit ettiği ve her halükarda güçlü ana muhalefete yarayacağı düşüncesi, kısa vadede bu kitlelerin küçük muhalefeti cezalandırmasına da evrilebilir.) Rövanşizm siyasetinden medet bekleyenlerin de ellerini ovuşturmasına vesile olur. Erdoğan'ı da süreci tıkayacak bir güvensizliğe iter.

 

Ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğumuz hatırdan çıkarılmamalıdır. Evet bu süreci kimlerin ektiği biçtiği de ortadadır. Ama gün, mahkeme kurma değil, geleceğimizi doğru bir istikamette kurma vaktidir.

 

Öte yandan unutmamak gerekir ki kısa-orta vade amaç halkın her alandaki acılarını dindirmeye yol aramaktır. Başkanlık sistemi günah işlemede sorumlu olduğu gibi günahtan dönmede de şu an için avantajdır. Evet paradoksal bir durum ama geçiş sürecinde özellikle yargı ve hukuk alanında hızlı kararlar alarak yanlışlardan dönebilme kabiliyetini de içinde barındırmaktadır. O halde bu gücün halkın lehine kullanılması sonuna kadar desteklenmelidir.

 

İnsanların hayatlarına ivedi olarak dokunabilme babında sistem değişmeden de sistem içinde yapılacak olanlar vardır. Zamana yayılmış bir şekilde siyasi mahkumlarla ilgili infaz düzenlemelerinden KHK'lara, adil yargılanma önündeki engellerin kaldırılmasına kadar pekçok konuda yapılması gerekenler ortadadır. Bu konularda didişerek, restleşerek değil, destekleşerek yürümekte fayda vardır. Eğer “yapmak istiyorsa” bunu çıta yükselterek değil, oluruna varması yönünde kolaylaştıracak şekilde adımlara dökülmesine katkı sağlamak gerekmektedir. Bu meyanda “Yargı reformu” sadedindeki her olumlu adımın takipçisi, tashih ve destekçisi olunmalıdır.    

 

Eğer bir yeniden “değişim” hevesi oluşmuşsa, bunun "niyet okuyarak" sebebine odaklanmak yerine, eski Türkiye odaklarıyla kurulan yanlış ve tehdit içeren ittifakın ve sürecin devamından çıkar sağlayan bürokrasinin tasfiyesini talep etmek öncelikli olmalıdır.

 

Niyetlerde, ufuklarda bu yoksa bile, bizatihi muhalefet (ve sürece katkı yapacak kim olursa olsun) Erdoğan'ı buna zorlamalıdır.

 

Bir "Türkiye İttifakı" kaçınılmazdır!

 

Diğer türlü hep birlikte kaybedeceğiz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEHMET ŞİMŞEK İLE HASBİHAL

  Sayın Şimşek sözlerimiz size, tekil olarak şahsınıza. Geleceğinizi duyduğumuzda tüm ümit kırıklıklarımıza, tüm birikmiş öfkelerimize rağmen nasıl da umutlanmıştık. İşinin ehli, rasyonel politikalara yol verecek, gelirken kimbilir ne pazarlıklar etmiş, birilerine rağmen göğsünü entrikalara siper etmiş, mevcut sistemin tüm olumsuzluklarının sürdüğünü bildiğimiz halde, doğru bildiklerinden asla taviz vermeyecek idolümüz olmaya adaydınız! Yalnızca biraz zamana ihtiyacınız vardı ki ondan da bizde bolca vardı. Son yedi yılı yara berelerle atlatmış gaziler olarak, ümitlerimizin kırıntılarını tane tane toplayıp soframıza koyacağınızı dört gözle beklemekteydik! Bizi seraptan uyandıran şey Meclis konuşmanız oldu. Tüm “acabalar”a rağmen artırmaya çalıştığımız umutların bir kez daha törpülenmesine sebebiyet verdi. Onca yaşadığımız kabustan sonra zihinlerde “Rasyonel politikalar gütmeye çalışan bir teknokrat” olarak kalmanız iyi olurdu. Selefleriniz kötü yönetime beceriksiz siyasetlerini ...

Aliya! - Acilen anlaşılmayı bekleyen tecrübe ve bilgelik 19.10.2020

Onun, yarım asırdan fazlası bir yana, özellikle otuz yıl önce yaşadığı tecrübelerin ona kattıklarından damıtılmış sözleri, uyarıları, teklifleri hala anlaşılmayı bekliyor. Hangi siyasal süreci yaşarsanız yaşayın, bir evresinde karşınıza o çıkıp size çağdaş dünyada nasıl, hangi ölçütlerle düşünmeniz ve davranmanız gerektiğini hatırlatıyor. Savaş ya da barış şartları farketmiyor. Coğrafyalar anlamsızlaşıyor. İyi ve güzel olan herşeyin adını İslam koyuşu mesajını da evrenselleştiriyor. İki kaynağa dayanıyor: Biri vahiy ve kültürü, diğer insanlık tecrübesi. Tümünü tevhid akidesinin çağdaş yorumlarında mezcederek Müslümanlara ve insanlığa sunuyor. Ontoloji, epistemoloji, ahlak, siyaset, hukuk, felsefe; tümü birden onun yaşam alanından süzülerek gelen erdemlerin işe yarar, dişe dokunur şekilde harmanlandığı bir gerçeklik alanı olarak neşvünema buluyor. Boşa konuşmadığını, “felsefe” yapmadığını, “reel siyaset”in nefsine hoş gelene taviz vermediğini hayatı ispat ediyor. Yaşamadığını önermediği...

İktidarın Son Hamlesi ve Muhalefet 20.11.2020

Normalde bir ülkede beklenen, -bu gerçek bir seferberlik ise eğer- siyaseti ve medyasıyla öncelikle iktidarın bunu yukarıdan aşağıya bir strateji içerisinde gerçekleştirmesiydi. Böyle olmadığı, olamayacağı açık. O halde muhalefetin burada ciddi bir rol üstlenmesi gerekiyor. 20 KASIM 2020 Devamı: https://www.perspektif.online/iktidarin-son-hamlesi-ve-muhalefet/